Akhisar Mutlu Son-Masöz Bayan Esra

Akhisar Mutlu Son-Masöz Bayan Esra

Akhisar Mutlu Son-Masöz Bayan Esra Hiç kimse varlıklı olmak için bu tür davalar açmıyordu. Kilise mahkemeleri kazanan davacıları parayla ödüllendirmiyordu, bunun yerine kabahatlu bulunan sanıklar halkın önünde tövbe ettirilerek minik düşürülüyordu. Cinsel sapkınlar çoğu zaman beyaz çarşaf giymeye zorlanır, kimi zaman suçlarının ve itiraflarının yazılı olduğu bir kağıt başlarına yapıştırılırdı. Kimi zaman de suçlu bulunanlar halkın gözü önünde diz çöktürülerek, kendilerini suçlayanlardan af dilerdi. Ek olarak ahlaksızlık kabahatlarını işleyenler, cemaatten atılabiliyor ve daha da fenasü, başkalarına dava açamıyorlardı.

Dini adaletin ceza yerine reformu vurgulaması bekleniyordu fakat davalar bu şekilde yürütülmüyordu. İngiliz köy hayatının dedikodulu ortamında hakiki pişmanlıklar aleyhe dönüyordu. Sözgelimi aylarca evli bir hanımı gizlice ziyaret eden Edward Peinton büyük vicdan azabı yaşamaya başladı. Yaşadıklarını bir arkadaşına anlattı, o arkadaşı da hadiseyi derhal mahalli papaza sızdırdı. Papaz kimseye anlatmayacağına söz vererek, zina icra eden çifti itirafta bulunmaya ikna etti fakat sözüne sadık kalmadı. Peinton’ı açıkca cemaatten atınca, mahalli söylentiler doğrulandı ve Salisbury piskoposunun mahkemesinde zina davası açıldı.

Akhisar Mutlu Son-Masöz Bayan Esra

Akhisar Mutlu Son-Masöz Bayan Esra İngiliz adaletini özellikle gayrimeşru ilişkiler çok uğraştırıyordu. Evlilik dışı doğan çocukların sayısında bir düşüş olsa da piç çocuklar meselesi büyük sorun olmaya devam ediyordu ve kabahatlular acımasızca olmasa bile sert muamele görüyorlardı. Yargı giyen babalar ve anneler çoğu zaman bellerine kadar soyuluyor ve sokaklarda kırbaçlanıyorlardı. Piç çocukların annelerini teşhis etmek babalarını teşhis etmekten daha kolaydı normal olarak. Eğer kendilerini ayartanların isimlerini söylemekten korktukları anlaşılırsa, yanlarındaki ebelere doğum sırasında onlara gözdağı vermeleri ve hanımlar pes edene kadar doğuma yardım etmemeleri söyleniyordu. Bu yöntem işe yaramazsa papazlar çocuğu vaftiz etmiyorlardı.

Her ne kadar gayrimeşruluk davaları dini bir söylemle yürütülüyorduysa da mahkemelerin aslolan derdi ekonomiydi. Bir davada “Halihazırda hepimiz bir sürü yoksul piçin derdini çekiyoruz, ” deniliyordu. 1606’da Combe Kalesi’nde dava edilen bir anne gibi, dünyaya gayrimeşru çocuk getiren hanımlar zina yapanlardan daha kötü sayılıyordu. Onlar kamu maliyesinin üstündeki hastalıklı yüklerdi. Kocası olmayan bir hanımın çocuk peydahlaması bir papazın ifadesiyle, aşağılık bir orospuluk eylemidir… onun azgın hayatı yalnız Tanrı’nın gazabını bizler şehir sakinlerinin üstüne çekmekle kalmaz, aynı zamanda fenalüğüyle başkalarını da doğru yoldan saptırır ve piçlerinin bakımı hepimizin sırtına yüklenir.